Ağva Mutlu Son Hizmeti Ebru

Ağva Mutlu Son

Ağva Mutlu Son . Ormanın ağaçları biraz

seyrekleşinceye kadar; karanlık bir damı destekleyen çıplak

ağaç gövdelerinin yerini, açık kurşuni renkte gövdeler ve

tüylü hindistancevizi ağaçlarının kümeleri alıncaya kadar

ilerledi. Denizin madensi ışıltısını gördü, çocukların seslerini

duydu bu tarz şeylerin ötesinde. Ralph, hurma ağaçlarının

gövdelerinden ve yapraklarından yapılmış, lagüne bakan,

kaba saba, hemen hemen yıkıldı yıkılacak bir barınağın yanında

duruyordu. Jack’ın ona bir şey söylemiş olduğinin farkına varmadı.

“Suyun var mı?”

Kaşlarını çatmış, çapraşık yaprakları inceleyen Ralph,

Jack’a bakarken bile onu görmüyordu sanki.

“Suyun var mı dedim. Susadım.”

Ağva Mutlu Son

Ralph, gözlerini barınaktan ayırdı. Jack’ın geldiğinin

farkına vardı:

“A! Selam. Su mu? Orada ağacın yanında. Herhalde

kalmıştır biraz.”

Jack, gölgeye serilmiş içi su dolu hindistancevizi

kabuklarından birini aldı, içti. Su, çenesine, boynuna, göğsüne

döküldü. İçtikten sonrasında, gürültülü bir nefes aldı:

“Çok susamıştım.”

Barınağın içinden Simon’un sesi duyuldu:

“birazcık kaldır.”

Ralph, tuğla yerine her bir yanı yapraklarla örtülü bir dalı,

barınağın üstünden kaldırdı.

Yapraklar düştü, uçuşarak yere döküldü. Oluşturulan delikten,

Simon’un üzgün ve pişman yüzü görüldü:

“Kusuruma bakma.”

Ralph, hoşnut olmayan gözlerle seyretti yıkıntıyı:

“Hiç yapamayacağız bu barınağı.”

Jack’ın ayaklarının dibinde kendini yere attı. Simon,

barınağın tepesindeki delikten başını çıkarmış, bakakalmıştı.

Ralph, yattığı yerden açıkladı:

“Günlerdir çalışıyoruz ama bak şunun haline!”

Pek sağlam görünmemekle beraber, iki barınak dikilmişti.

Üçüncüsüyse, bir yıkıntıydı.

“İkide bir de kaçıp gidiyorlar. Toplantıyı hatırladın mı?

Barınaklar bitinceye kadar, sözde sıkı çalışacaktı herkes.”

“Ben ve benim avcılarım dışında, herkes.”

“Avcılar haricinde herkes. Fakat küçükler…”

Ralph, elini kolunu salladı, lüzumlu sözcüğü aradı:

“Bir şey beklenmez onlardan. Daha büyük olanlarda da iş

yok. Anlamış oldun mı? Sabahtan akşama kadar, Simon ile ben

didindik durduk. Aslabiri yoktu ortada. Denize girmek için,

yemek için, oynamak için basıp gidiyorlar.”

Simon, dikkatle başını çıkardı delikten:

“Şef sensin. Azarla onları.”

Ralph sırtüstü yattı, hindistancevizi ağaçlarına ve

gökyüzüne baktı:

“Toplantılar! Amma da bayılırız toplantılara! Tanrının günü

toplantı olsun. Günde iki kere toplantı olsun. Konuşup

duralım…” dönüp dirseğine yaslandı: “Bahse girerim ki,

şimdi denizkabuğunu öttürsem, koşa koşa gelirler derhal.

Hepimiz ağırbaşlı haller takınınırız. Biri kalkıp der ki, bir jet

uçağı yapalım, yahut bir denizaltı, yahut bir TV alıcısı.

Toplantı bittikten sonrasında, beş dakika çalışırlar; sonra genebasıp giderler veya ava çıkarlar.”

Jack’ın yüzü kızardı:

“Et istiyoruz.”